31 Ekim 2010 Pazar

Ekim 2010 Cite de l'espace (uzay şehri) Toulouse




Bugün devam etmekte olduğum Fransızca kursunun düzenlediği bir geziyle Toulouse da bulunan uzay şehri ( cite de l'espace)'ni gezdik.http://www.cite-espace.com



Burası tamamıyla uzay,dünya, yıldızlar, güneş sistemimiz ve uzay araçlarını anlatan bir tema park... Giriş ücreti olarak yetişkinler için 19,5 euro, 5-15 yaş arası çocuklar için ise 13 euro ...

Çocuklar için inanılmaz eğitici ve güzel bir tesis... Biletlerimiz aldıktan sonra sinema salonunda 1 saatlik bir film seyrettik. Yıldızlar hakkında ki bu film oldukça güzeldi. Sinema salonunun klasik salonlardan tek ve en büyük farkı perdenin kubbe biçiminde tavanı sarması.... Ekrana gelen yıldızlarla birden bire kendinizi gerçekten yıldızlar altında hissediyorsunuz.






Mir istasyonu





Filmin ardından rehber eşliğinde parkta bulunan Ariane 5 füzesini, MİR uzay istasyonu ve soyuz uzay kapsülünü gezme fırsatını bulabiliyorsunuz. Daha sonra NASA ve ESA ( avrupa uzay ajansı ) ortak yapımı olan Hubble uzay teleskopunun anlatıldığı 3 boyutlu bir film seyrettikten sonra gezimiz son buldu.



Soyuz uzay aracı

20 Ekim 2010 Çarşamba

Ekim 2010 Yeniden Paris






Uzun zamandan beri Murat'la Paris'e gitmeyi istiyordum. Ve işte biz geldik Paris... Sonbaharda Paris....Cuma sabahı saat 10 gibi yola çıkıp akşam saat 6 da Paris'e ulaştık. Cuma günü akşam trafiğine kalmak pekte iyi olmadı. Otelimiz Paris'in merkezine 5 km uzaklıktaydı. Ertesi gün arabayı otelin yakınında bırakarak 1 günlük metro biletlerinden aldık ve şehirde ulaşımı bazen metro ile bazen de yürüyerek sağladık. İlk durağımız Notre Dame Katedrali.Ben daha önce şubat ayında gittiğim için bu kadar kalabalık değildi. Bu sefer her yer inanılmaz kalabalıktı. Cumartesi günü olmasının da etkisi büyüktü.




Katedralden çıktıktan sonra Sein nehri kıyısında yürüyerek Louvre Müzesinin önüne gittik. Paris'te sadece 1 günümüz olduğu için Louvre Müzesini gezmeyi düşünmedik. Sadece binaya dışarıdan bakıp bir iki poz resim çektik. Müzeye girmeye çalışan insanlar inanılmaz bir kuyruk oluşturmuşlardı.



Sein nehri kıyısında yürürken "Pont Des Art" köprüsünden geçerken çok ilginç bri sergi ile karşılaştık. Daha doğrusu bu bir sergimi yoksa bir amaç uğruna yapılmış anlamadık ama yüzlerce , çeşit çeşit asma kilit köprünün tellerine kilitlenmişti.



Şehrin hemen hemen her noktasında binaların arkasından yüzünü bize gösteren Eyfel'e bir de yakından gidip baktık. Eyfelin önündeki parkta oturup öğlen yemeğimizi yedik. Eyfel kulesinin en güzel resmi Palais de chaillot meydanından çekiliyor. Hava çok soğuktu bu yüzden fazla oturmadan zafer anıtını görmeye ve Şanzelize'de ( Champs-Elysées ) yürümeye devam ettik. Şanzelize'de bir kahve içerek hem günün yorgunluğunu biraz hafiflettik hemde biraz ısındık.



Kahve molasından sonra metroya binerek Sacre Coeur bazilikasına gittik. Metro ile ancak belli bir noktaya kadar gidebildik. Yolun diğer kısmını ya yürüyecektik ya da finikülere binecektik. Aldığımız metro biletleri burada ki finiküler sistemde de geçince çok mutlu olduk.



Bazilikanın önünde ki kalabalığın içinde kendimize bir yer bulup oturmuş etrafı seyrederken yanımda oturan bayan " a Türksünüz " deyip şaşkınlığını dile getirdi. Bizde gün içerisinde gezerken gittiğimiz her noktada Türk birileri ile mutlaka karşılaştık. Tabii bu kadar kalabalığın içinde yan yana oturmakta ilginç oldu.




Yerden 1,5 metre yükseklikte bir sütünun üzerinde dans eden bu delikanlı ise elinde ki topu sektirerek şekilden şekile girmekte çok başarılıydı.


Ağustos 2010 Montrejau


Murat'ın ikinci triatlon yarışı için Montrejau'ya gittik. Toulouse'un 103 kilometre güneyinde yer alan Montrejeau,Pirenelerde bulunuyor. Yarış pazar günü fakat biz cumartesi öğlen gibi buraya geldik. İnternetten çok güzel ve şirin bir kamping bulduk. (Camping midi pyrenees, http://www.camping-midi-pyrenees.eu/ ) Burası çam ağaçları arasında ve karşınızda pireneler göz alabildiğine uzanırken havuzda serinlemeyi tercih edebilirsiniz. Burası çok küçük bir kasaba , cumartesi akşamı tüm dükkan, kafe ve barlar kapalıydı. Sanki hayalet bir şehire gelmiştik.Fakat Kampingten son derece memnun kaldık. Özellikle havuzlu olması ayrı bir güzellikti. Pazar sabahı erkenden toparlanıp yarış için göl kenarına gittik.

Kahvaltımızı gölün kenarında yaptıktan sonra Murat yarış için hazırlanmaya başladı. Bundan sonra benim işim bol bol resim çekmek....

Burada ki yarışta çok güzel geçti. İnsanların centilmence, yaşlısı genci, amatörü profesyoneli hepsinin bir arada yarıştığı bu oraganizasyon gibilerinin keşki bizim ülkemizde de bu kadar yoğun katılımla gerçekleştiğini görebilsek.

Yukarıda ki resimler sporcuların kendilerine ait olan yerlere bisikletlerini ve diğer eşyalalarını koydukları son hazırlıklarını tamamladıkları bölüm.

Yüzme yarışı için başlangıç noktası... Birazdan start verilecek...

Yüzmeden çıkan sporcular bisikletlerini almaya doğru gidiyorlar...

20 Km'lik bisiklet parkurunun sonu... Şimdi sırada 5 km koşu var....


Ve yarış bitti... Sırada biraz atıştırmalık ikramlar biraz da sohbet...

Temmuz 2010 Revel Tour de France Bisiklet Yarışı


Tour de France Bisiklet yarışı başlayalı 2 hafta oldu ve yarışın 13. etabı olan Rodez- Revel yarışının bitişini izlemek için Toulouse'a 40 km uzaklıktaki Revel'e gittik. Tam bitiş noktasına ulaşmamıza izin vermedikleri için arabayı bitiş noktasından yaklaşık 25 km uzaklığa park edip yoldaki seyircilerin arasındaki yerimiz aldık.Yol boyunca sağlı sollu bir çok insan bu organizasyonu izlemeye gelmişti. Yaklaşık 30 dakikalık bir bekleyişten sonra sporcular gözükmeye başladı.

Kalbalığın içinde ve o kadar hızlı giderlerken sporcuları birbirinden ayırt etmek oldukça zordu. Nitekim tanıdığım sporculardan hiç birini bu esnada göremedim. Sporcular yanımızdan uzaklaşıp bitiş çizgisine doğru yol alırken bizde arabamıza dönüp bitiş noktasına gitmeye çalıştık. Bitiş noktasına geldiğimizde yarış bitmiş, takımların otobüsleri ve teknik ekipleri orada beklemekteydi. Herkes otobüslerin önünde sporcuları görmek, fotoğraf çekip imza almak için bekliyorlardı. Bizde Radio Shack takımı adına yarışan gelmiş geçmiş en iyi bisikletçi olarak kabul edilen, genel sıralamada önde olan sporcuya verilen "sarı mayo'yu" aralıksız 7 kez kazanan Lance Armstrong'u görmek için bekleyenler arasında yerimizi aldık. Şapkasının altından tanımak biraz zor olsa da 1-2 dakika sonra otobüsten indiğinde kalabalığın arasından ancak bu pozu yakalamam mümkün oldu.

Tour de France izlemeye gidilirde sarı mayo görülmeden gelinir mi? İşte sarı mayonun sahibi Andy Schleck ve sarı mayosu :))

Fakat 4 tur sonra yaşadığı bir kaza sonucu sarı mayoyu İspanyol rakibi Alberto Contador'a kaptırdı. Contador 2010 yılı Fransa bisiklet turunu 1. tamamlarken Lüksemburglu Andy Schleck 2. ve Rus Denis Menchov 3. olarak tamamladılar. 30 eylül 2010 tarihinde gazetelerde çıkan habere göre Contador'un doping yaptığı ve geçici bir süre için ünvanının geri alındığı açıklandı.



19 Ekim 2010 Salı

Temmuz 2010 St.Sebastian - İspanya





14 temmuz Fransanın milli bayramı ve tatil, Murat'ta uzun zamandan beri tatil yapmadığı için 1 haftalığına okuldan izin aldı ve planladığımız üzere Basque bölgesi diye adlandırılan Atlantik okyanusu sahillerine doğru yola çıktık. Hedef Fransa sınırınıgeçtikten 10 km sonra İspanya da St. Sebastian adlı bir şehir. Kurstaki bir arkadaşım geçen ay buraya yaptığı gezinin ne kadar güzel geçtiğini anlatınca bende hemen planlarımı bu şehir üzerine yaptım. Araba ile 3,5 saat te ulaşabildiğimiz bir yer, biz akşam üzerine doğru vardık ve ilk olarak şehri gezdik. Şehir inanılmaz güzel, düzenli ve temiz....


Okyanus kenarı olması çok daha farklı bir atmosfer katmış şehre.... İnsanları çoğu caddenin sokakların ortasında ellerinde sörf tahtaları çılgın dalgalarda sörf yapmaya gidiyorlar...

Şehri şöyle bir dolaştıktan sonra kalacak bir kamping bulabilmek için turizm ofisinden bilgi aldık ve şehre 5 km uzaklıkta İgueldo kampingde yer bulup yerleştik. Bu kamping şehre yakın tek kamping onun için başka da seçeneğimiz yoktu. Fakat oldukça güzel ve fiyat olarakta oldukça uygun bir kampingti. Biz 2 kişi çadır ve arabamız toplam 27 euroya 1 gece konakladık. Planlarımız da 3 gece konaklamak vardı fakat gece başlayan yağmur ve ertesi sabah kalktığımızda hava sıcaklığının 21 derece olmasından dolayı tatili kısa kesmek zorunda kaldık.

Yukarıda ki resimde gördüğünüz eserlere rüzgar tarağı adı verilmiş. Şehre giren rüzgarı dağıttığına inanılan bu eserler 2 sanatçının eseridir. Ve bir çok turist tarafından ziyaret edilmektedir.

Şehir çok küçük olduğundan ertesi sabah öğlen kampingten ayrılıp şehri merkezine geldik ve etrafı iyice gezdik bir ara buraya kadar geldik okyanusta yüzmeden dönmeyelim dedik ama hava sıcaklığı pekte normal olmadığından ben bu fikirden hemen vaz geçsem de Murat yüzdü. Kumsalda oturup sörf yapanları seyrettik. Akşam saat 7 gibi St. Sebastiandan ayrıldık ve eve doğru yola çıktık.

Fransa sınırını geçtikten 10 km sonra St.Jean de Luz adlı küçük bir şehire geldik. Denizin üzerinde küçük bir köprüden geçerken koyda ki evler ve tekneler çok hoşuma gitti ve fotoğraf çekmek için durduk fakat sonra burası o kadar hoşumuza gitti ki heryeri iyice gezmeden ve akşam yemeğimizi yemeden ayrılamayacağımız anladık.

Haziran 2010 L'ısle jourdain





Murat yaklaşık 2 aydır trihatlona merak saldı ve çok ciddi bir şekilde antrenman yapıyor. Triatlon hani şu önce yüzüp sonra bisiklete oradanda koşuya gittiğiniz spor branşı :)

Bugün ilk yarışı vardı onun için Toulouse'a 40 dk uzaklıkta ki l'ısle jourdain'a geldik. Genç, yaşlı, kadın , erkek herkes burada... Hayretler içeirnde yaşlı kadın ve erkeklere bakmadan edemiyorum. Nasıl yarışacaklarını düşünemiyorum. Ama yarış sonunda birinci olup madalya almasalar bile böylesine zor bir sporu yapmaya ceasret ettikleri için boyunlarına birer madalya asasım geliyor. Tabii ilk madalya biricik eşime... İk yarışı olması ve daha önce hiç böyle bir tecrübesi olmamasına rağmen oldukça güzel bir sonuçla oradan ayrıldık.

Mayıs 2010 Toulon - St.Tropez - Cannes - Nice






Haftasonu ile birleşince 3 günlük bir tatilimiz oldu. Hazır havalarda düzelmişken Code d'azur bölgesini gezmeye gidiyoruz. İlk durağımız Toulouse 'a 4,5 saat uzaklıkta ki Touloun ... Hava kararmak üzereyken geldiğimiz ve kalacak bir kamping bulamadığımız için geceyi otelde geçirmeye karar verdik. 1-2 otelde yer bulamadıktan sonra Hotel Little Palace adında iki yıldızlı küçük bir otel bulduk. Ertesi gün 1-2 saat'te Toulon'nu gezip St.Tropez'ye doğru yola çıktık. Toulon akdenize kıyısı olan küçük bir yer. Büyük olasılıkla yaz aylarında daha çok popüler olan bu yer mayıs ayında pek kalabalık değildi.


Semt pazarlarını oldum olası çok seviyorum. Çok renkli ve çok çeşitli oluyorlar. Toulon da da sabahtan kurulan bu pazarın içinden geçmeden gitmedik. Öğleden sonra St. Tropez'ye geldik. St. Tropez dünya sosyetesinin göz bebeği olarak biliniyor. Bu yüzden hayalimde canlandırdığım St. Tropez ile gerçeği arasında inanılmaz fark vardı. Bu kadar küçük mini minnacık bir yer hiç beklemiyordum. Bu kadar küçük ve inanılmaz kalabalıktı. Hafta sonu olduğu için civar şehirlerden ( Cannes, Nice ve Monako) gelen inanılmaz bir kalabalık vardı. Ve bu kalabalığın yarattığı inanılmaz trafik. Sahile inip lüks teknelerin arasında kendimize yürüyebilecek bir yer bulup bir iki fotoğraf çektikten sonra Cannes 'a doğru yol almanın doğru bir fikir olduğuna karar verdik.


Cannes'a doğru yol alırken tam St. Tropez'in bitiminde çok güzel bir kamping gördük ve ani bir kararla geceyi orada geçirmeye karar verdik. "Camping des mures " tam deniz kenarında kendine ait kumsalı olan oldukça büyük bir kamping. İster çadır, ister karavan ve ya evlerde kalmanız mümkün. Bu kadar temiz düzenli ve deniz kenarında bir yer olmasına rağmen fiyatları inanılmaz uygundu. ( http://www.camping-des-mures.com/fr/index.php ) Ertesi sabah ikimizde istemeye istemeye kampingten ayrıldık. Ve ileride bir gün yaz tatili için mutlaka buraya gelmemiz gerektiğini düşündük.


Cannes 'a gittiğimizde 63. Cannes film festivali yapılmaktaydı. Bu yüzden olsa gerek inanılmaz bir kalabalık ve gazateci doluydu etraf. Hava çok sıcak olmadığı için kumsallarda sadece 3-5 kişi vardı. Festival dolayısıyla bir çok yol kapalı ve insan trafiği yüzündende gezmek oldukça zordu.


Nice'e geldiğimizde saat akşam üstüne yaklaşıyordu. Nice 1-2 gün önce gezdiğimzi yerlerden sonra gözümüze hakkikaten çok büyük gözüktü. 3 gün içeirsine 3 şehir sığdırmak biraz zor oluyor. Fazla hızlı gezmiş oluyoruz. Ama gördüğümüz yerler bizi son derece mutlu ediyor.

17 Mayıs 2010 Pascal gitti :(

Bugün Murat'ın okulu tatil havalarda yavaş yavaş ısındı. Murat'ın okulundan bir grup arkadaşı ile l'isle jourdan'a gölde yüzmeye gidicektik. Sabah Murat'a gelen bir mail ikimizi de çok üzdü. Daha önce Ağustos 2009 Peyregrand yazısında bahsettiğim arkadaşımız Pascal'ı bir kaza sonucu kaybetmiştik.
2 gün önce Pirenelere gittikleri buzul eğitiminden dönerken buzullardan oluşan bir yarığın içine düşmüş ve uzun süre çıkartılmaya çalışılmış fakat çıkartılamamış. Ne zaman çıkarılacağı ise meçhul belki 1-2 ay belki 2-3 yıl .... Buzulun ne zaman eriyeceğine bağlı.
İkimizde şok olmuştuk. Ama elden ne gelir ki... Bu kadar çok sevdiği dağlar ve dağcılık belki de hep istediği buydu. Aşağıda ki link Pascal anısına açılmış bir sayfa....

http://paparazzi.enac.fr/wiki/Hecto

18 Ekim 2010 Pazartesi

Mayıs 2010 Hilal Toulouse'da (Carcassonne ve Bordeaux)

Mart sonu İstanbul'a geldim. Ailem ve arkadaşlarımla oldukça güzel vakit geçirdim. Fakat her güzel şey gibi İstanbul da da vakit çok çabuk geçip bitiyor. En yakın arkadaşım Hilal'e gittiğim bir akşam yemeklerimizi yemiş masada sohbet ederken hadi sana da bilet alalım beraber Toulouse'a gidelim dedim. Olur du olmaz dı nasıl olucak derken internetten bilet aldık. Benimle aynı uçağa bulamadık fakat bir gün sonrasına bulduk. Ben 30 nisan da Hilal ise 1 mayısta Toulouse'a geldik. Fakat nasıl bir şanstır anlayamadım, aylardan Mayıs ve Toulouse da inanılmaz bir yağmur ve soğuk vardı. Yağmur ve soğuk gezmemize hiç bir şekilde engel olamadı tabii ki de....
Havanın güneşli olacağı bir gün trenle Carcassonne'a gitmeye karar verdik. Tren garı eve yürüyerek 30 dakika uzaklıkta, biz metroya binerek gitmeyi tercih ettik.

Gidiş için 14 euro dönüş için de 16.50 euro ödedikten sonra saat 11 hareketli trenimize bindik. 1 saat 30 dakika süren yolculuktan sonra Carcassonne'a vardık. Öğlen olmuş ve acıktığımız için önce yemek yemeğe karar verdik. Aşağıda resmini gördüğünüz bu harika ızgara somonun tadı hala damağımda....


Yemekten sonra şatonun yolunu tuttuk. 30-35 dakikalık bir yürüyüşten sonra Carcassonne kalesi karşımızda duruyordu. Hafta içi olması kalabalık olmasını engellememiş.


Bu resimde ki sabunlar binbir renk ve çeşitteler. Limondan, avakadoya, gülden mimozaya aklınıza gelebilecek her türlü meyve ve çiçek .... Hem renkleri hemde kokuları insanın başını döndürüyordu.
Daha önce ekim 2008 de Carcassonne'nu görüpte yazdığım için tekrardan aynı şeyleri yazmıyorum. Bunlar daha önce gidipte görmediklerim...

BORDEAUX

Şarap denilince ilk aklımıza gelenlerden Bordeaux 'ya gidiyoruz. 2,5 saatlik araba yolculuğundan sonra Bordeaux'dayız. Hava kapalı fakat yağış yok. Güneş ara sıra yüzünü gösteriyor. Etraf kalabalık. Bordeaux şehri Garonne nehrinin Atlas okyanusuna döküldüğü yerin 98 km içerisinde yer alıyor. Meşhur kırmızı ve beyaz şaraplar bu bölgede yapılıyor. Nehrin kenarında kurulan bit pazarı ise gezilmeye değer. Çok eski eşyaların yanında çok değerli antikalarda satılıyor.

-Bordeaux Cahilau şehir kapısı

-Bordeaux Saint-André Katedrali

Bordeaux sokaklarında dolaşıp, öğlen yemeği için güzel bir restaurantta yemek yiyip Bordeaux şarabının tadına baktıktan sonra, biraz da nehir kenarında oturup günün yorgunluğu üzerimizden atmaya çalıştık.